İstanbul’un soğuk günlerinden birinde bindiğim otobüsün kalabalık
olmasından dolayı dışarıya hâkim olan soğuğu hissetmeden yolculuğuma devam
ediyordum. Bir zaman sonra ortamın bunaltan halinden kendimi kurtarabilmek için
nazarımı sokaklardaki yan yana dizilmiş mağazalara yönelttim. İnsanların
birinden çıkıp diğerine girdiği mağazaları teker teker çok da önemsemeden seyre
dalmıştım. Fakat keşmekeşe benzeyen bu hal içimde ayrı bir sıkıntıya sebep
olmuştu. Hatta bazı giyim mağazalarının vitrinlerinde karşılaştığım manzara gayr-i
ihtiyari beni sinirlendirdi diyebilirim.
Bir ara giyinme sanatı başlıklı
bir yazı okuduğumu hatırlıyorum, kim yazmıştı, neler anlatıyordu çok fazla
anımsayamayacağım belki ama aklımda kalan ve o yazıyı özetler mahiyette olan
cümle şuydu; “bedenin belirli yerlerine giysiler asmak giyinmek demek değildir.”
Buradan iltibasla gördüğüm manzaradan dilime akseden çıkarım şu oldu; ”giyindirme
sanatı.”
Yolculuğum sırasında gördüğüm
mağaza vitrininde, üzerinde iğreti duran ve dahası ne renk ne de stil uyumu
olan giysilerle tezyin ve teşhir edilmeye çalışılan mankenlerdi. Hırkanın gömlek
veya bluzla, ceketin pantolonla hiçbir uyum kaygısı akla gelmeden hazırlanmış
kompozisyonları çok dikkatli bakmasam bile görüntüleriyle beni rahatsız etmeyi
başarmıştı. Bu durum geçmekte olduğum yere veya oradaki birkaç mağazaya hamledilebilir
belki ama o gün içerisinde etrafa estetik kaygısıyla baktığımda bunun çok genel
bir durum olduğunu gördüm. Bu yaklaşım subjektif bir yaklaşım olmakla birlikte
çok kişi bu düşünceme katılmayabilir ve mazeret sadedinde birkaç cümleyle
itiraz edebilirler. Fakat benim kendime çıkış noktası olarak gördüğüm bu
tespitle anlatmak istediğim şey biraz farklı.
Her insanın içinde az veya çok
estetik duygu ve kabiliyeti olduğuna inanıyorum. Bu duygu ve kabiliyet belirli
sanatsal faaliyetlerle geliştirilebilir ve toplumun beğenisine sunulabilen
fiili(davranış, tavır vb.) veya görsel eserlere temel teşkil edebilir. İnsanların
yetiştiği ortam ise estetik düşüncesinin yönünü belirleyebilmektedir. Bunlara, sanat
denince akla gelebilecek pek çok faaliyet örnek verilebilir.
Mağaza vitrininde gördüğüm,
çalışanlar tarafından giydirilmiş mankenler başka bir giyindirme faaliyetini
aklıma getirdi; Anneler ve çocukları. Çoğu zaman farklı mekânlarda
karşılaşabileceğiniz ufak bir bebek veya çocuğun giyimine dikkat ettiyseniz
kıyafetlerinin birbiri ile çok uyumlu olduğunu görebilirsiniz. Bu durumun
istisnaları olabilir elbette ama mağaza vitrinlerinde duran mankenlerin
giyiminden çok daha başarılı olduğunu söylemek mümkün. Bunun çeşitli sebepleri
olabilir, onu siz saygıdeğer okuyucunun irfanına havale edip ben başka bir
noktaya değinmek istiyorum yine.
Yukarıda insanın estetik duygusu
üzerine aile ortamının ve çevresinin etkisi olabileceğinden bahsettim. Daha küçük
bir çocukken başlayan bu uğraş zamanla daha belirgin ve daha yaptırıma doğru
kayan bir hal alabilmektedir bazen, aile ve çevre bakımından. Kişinin artık
sadece giyimi değildir çünkü belirlenmeye çalışılan. Arkadaşlıkları, duyguları
ve fikirleri ölçülüp biçilip hazırlanmış bir kalıp halinde sunulur insana ve onun
bu kalıba girmesi istenir ve hatta zorlanır. Bunu akla veya ruha elbise biçme
olarak zihnimizde canlandırabiliriz. Fikri veya ameli olarak hazırlanan kalıp
insanlara kimi zaman aile, öğretmen, idareci veya arkadaş tarafından cebren
tatbik edilmeye çalışılır. Muhatabın bunu kabul etmemesi durumundan ise hırçın
bir tavır sergilenip, husumete doğru kapılar aralanabilmektedir. Bunun neticesinde
anlamsız ayrılıklara ve düşmanlıklara sebebiyet verilebilmektedir.
Çoğu zaman farkında olmadığımız
bu akıl, kalp ve ruh giyindirme faaliyeti konusunda hoşgörüsüz ve bencil yaklaşımlar,
insanları kendi fikrine uydurma konusundaki hırslı uğraşlar maalesef yarardan
çok zararı olan davranışlardır. Hani mağaza veya pazarlarda elinde tuttuğu
ürünü müşterisine zorla satmaya çalışan satıcıyı düşünün. Çok rahatsız edici
bir durumdur bu değil mi? İşte biz de kendi fikir, duygu ve düşüncelerimizi
başkalarına anlatırken, kapılmış olduğumuz hırs ve bencillik fırtınasıyla
çevremizdeki insanları rahatsız ediyor olabiliriz.
Fikirler aklı, duygular ise ruhu
ve kalbi tezyin eden birer giysi olarak düşünüldüğünde, bunlara sahip olan
kişinin yapacağı şey; kanaatimce, geniş bir hoşgörü mağazası tutup, estetik kaygı
güdülerek hazırlanmış vitrinlerde teşhir edilen giysileri, insanlara faydalı
olma bilinci ve sorumluluğu taşıyarak insanların beğenilerine sunmaktan ibaret
olmalıdır. Ne daha fazlası, ne daha eksiği…
17.02.2013