17 Şubat 2013 Pazar

MAĞAZA VİTRİNLERİ VE GİYİNDİRME SANATI ÜZERİNE


             İstanbul’un soğuk günlerinden birinde bindiğim otobüsün kalabalık olmasından dolayı dışarıya hâkim olan soğuğu hissetmeden yolculuğuma devam ediyordum. Bir zaman sonra ortamın bunaltan halinden kendimi kurtarabilmek için nazarımı sokaklardaki yan yana dizilmiş mağazalara yönelttim. İnsanların birinden çıkıp diğerine girdiği mağazaları teker teker çok da önemsemeden seyre dalmıştım. Fakat keşmekeşe benzeyen bu hal içimde ayrı bir sıkıntıya sebep olmuştu. Hatta bazı giyim mağazalarının vitrinlerinde karşılaştığım manzara gayr-i ihtiyari beni sinirlendirdi diyebilirim.

                Bir ara giyinme sanatı başlıklı bir yazı okuduğumu hatırlıyorum, kim yazmıştı, neler anlatıyordu çok fazla anımsayamayacağım belki ama aklımda kalan ve o yazıyı özetler mahiyette olan cümle şuydu; “bedenin belirli yerlerine giysiler asmak giyinmek demek değildir.” Buradan iltibasla gördüğüm manzaradan dilime akseden çıkarım şu oldu; ”giyindirme sanatı.”

                Yolculuğum sırasında gördüğüm mağaza vitrininde, üzerinde iğreti duran ve dahası ne renk ne de stil uyumu olan giysilerle tezyin ve teşhir edilmeye çalışılan mankenlerdi. Hırkanın gömlek veya bluzla, ceketin pantolonla hiçbir uyum kaygısı akla gelmeden hazırlanmış kompozisyonları çok dikkatli bakmasam bile görüntüleriyle beni rahatsız etmeyi başarmıştı. Bu durum geçmekte olduğum yere veya oradaki birkaç mağazaya hamledilebilir belki ama o gün içerisinde etrafa estetik kaygısıyla baktığımda bunun çok genel bir durum olduğunu gördüm. Bu yaklaşım subjektif bir yaklaşım olmakla birlikte çok kişi bu düşünceme katılmayabilir ve mazeret sadedinde birkaç cümleyle itiraz edebilirler. Fakat benim kendime çıkış noktası olarak gördüğüm bu tespitle anlatmak istediğim şey biraz farklı.

                Her insanın içinde az veya çok estetik duygu ve kabiliyeti olduğuna inanıyorum. Bu duygu ve kabiliyet belirli sanatsal faaliyetlerle geliştirilebilir ve toplumun beğenisine sunulabilen fiili(davranış, tavır vb.) veya görsel eserlere temel teşkil edebilir. İnsanların yetiştiği ortam ise estetik düşüncesinin yönünü belirleyebilmektedir. Bunlara, sanat denince akla gelebilecek pek çok faaliyet örnek verilebilir.

                Mağaza vitrininde gördüğüm, çalışanlar tarafından giydirilmiş mankenler başka bir giyindirme faaliyetini aklıma getirdi; Anneler ve çocukları. Çoğu zaman farklı mekânlarda karşılaşabileceğiniz ufak bir bebek veya çocuğun giyimine dikkat ettiyseniz kıyafetlerinin birbiri ile çok uyumlu olduğunu görebilirsiniz. Bu durumun istisnaları olabilir elbette ama mağaza vitrinlerinde duran mankenlerin giyiminden çok daha başarılı olduğunu söylemek mümkün. Bunun çeşitli sebepleri olabilir, onu siz saygıdeğer okuyucunun irfanına havale edip ben başka bir noktaya değinmek istiyorum yine.

                Yukarıda insanın estetik duygusu üzerine aile ortamının ve çevresinin etkisi olabileceğinden bahsettim. Daha küçük bir çocukken başlayan bu uğraş zamanla daha belirgin ve daha yaptırıma doğru kayan bir hal alabilmektedir bazen, aile ve çevre bakımından. Kişinin artık sadece giyimi değildir çünkü belirlenmeye çalışılan. Arkadaşlıkları, duyguları ve fikirleri ölçülüp biçilip hazırlanmış bir kalıp halinde sunulur insana ve onun bu kalıba girmesi istenir ve hatta zorlanır. Bunu akla veya ruha elbise biçme olarak zihnimizde canlandırabiliriz. Fikri veya ameli olarak hazırlanan kalıp insanlara kimi zaman aile, öğretmen, idareci veya arkadaş tarafından cebren tatbik edilmeye çalışılır. Muhatabın bunu kabul etmemesi durumundan ise hırçın bir tavır sergilenip, husumete doğru kapılar aralanabilmektedir. Bunun neticesinde anlamsız ayrılıklara ve düşmanlıklara sebebiyet verilebilmektedir.

                Çoğu zaman farkında olmadığımız bu akıl, kalp ve ruh giyindirme faaliyeti konusunda hoşgörüsüz ve bencil yaklaşımlar, insanları kendi fikrine uydurma konusundaki hırslı uğraşlar maalesef yarardan çok zararı olan davranışlardır. Hani mağaza veya pazarlarda elinde tuttuğu ürünü müşterisine zorla satmaya çalışan satıcıyı düşünün. Çok rahatsız edici bir durumdur bu değil mi? İşte biz de kendi fikir, duygu ve düşüncelerimizi başkalarına anlatırken, kapılmış olduğumuz hırs ve bencillik fırtınasıyla çevremizdeki insanları rahatsız ediyor olabiliriz.

                Fikirler aklı, duygular ise ruhu ve kalbi tezyin eden birer giysi olarak düşünüldüğünde, bunlara sahip olan kişinin yapacağı şey; kanaatimce, geniş bir hoşgörü mağazası tutup, estetik kaygı güdülerek hazırlanmış vitrinlerde teşhir edilen giysileri, insanlara faydalı olma bilinci ve sorumluluğu taşıyarak insanların beğenilerine sunmaktan ibaret olmalıdır. Ne daha fazlası, ne daha eksiği…      

17.02.2013