İnsan, hikmetin sırları ile
çepeçevre kuşatıldığı şu dünyada bilgi, birikim ve irfanına göre herşeye mana
yüklemekte, duygu, düşünce ve hayal dünyasını hikmet paletinden aldığı boya ve idrak
fırçasıyla renklendirmektedir. Bakılan bir şey sıradan görüntüsü dışında öyle
çağrışımlar yapar ki, neredeyse o camid, cansız eşyalar canlanıp dile
geliverir. Bazen bir kayalık, bazen bir ağaç, bazen hiç de önemsemediğimiz bir
obje sadece olduğu ve göründüğü sıradanlıktan öte manalar taşır üzerinde. Ve
bazen de bir harf yırtar sıradanlık perdesini ve konuşmaya başlar.
Arap alfabesinin 27. harfi olan
"vav" da sıradanlığın dışına çıkıp, farklı mana iklimlerinden tatlı
esintiler sunar bize ve gönlümüzü yumuşatıp, tebessüm ettirir.
Hem duruşuyla, hem yazılışıyla,
hem çağrışımlarıyla, hem de Ebced ilmindeki sayısal karşılığıyla aynı manzaraya
farklı pencerelerden bakmamıza vesile olur harf-i vav.
Göze çarpan ilk hali ile anne
karnındaki bir cenini andırır vav harfi, bir bakıma insanın nereden geldiğini,
başlangıçta hangi hal üzre olduğunu hatırlatır insana, arz üzerinde "küçük
dağları ben yarattım" edasıyla yürümesin diye. Ve aynı görünüş, zikre
durmuş, kalbi Allah'a ram olmuş bir derviş halini göz önüne getirir. İnsanın
asli vazifesi olan Allah'ı(c.c) zikretmeyi ve O'na(c.c)kulluğu hatırlatır,
gaflet uykusundan kendini kurtarabilmişlere. Vav şekline gelmiş bir insanın
beden dili bize ne kadar muhtaç ve ne kadar aciz olduğunu söyler, iki büklüm
hali ile. Yalnız bu acziyet hali insanlara karşı değil, Kudret-i Sonsuz ve
Gani-yi bihesap Allah'a (cc) karşı bir acziyet halidir. Nasıl ki, anne karnındaki
cenin, rahimde bir kordonla beslenir ve anne ile sıkı bir irtibatı vardır, öyle
de Rahman suretinde yaratılan ve ilahi harem dairesine giren insan da kendi
acziyetini anlayıp, boyun büküp tüm hacatını Rahman ve Rahim Allah'tan (cc)
istemelidir telkinini verir.
Yine vav harfinin iki büklüm
hali, içi dolu boyun bükmüş başaklara çağrışımda bulunmakta ve asıl kemal ve
olgunluğun tevazuda olduğunu fısıldamaktadır.
Bilen bilir, Arap alfabesinde
Ebced hesabı denen bir ilim vardır. Bu hesaba göre her harfe sayısal bir değer
verilmiştir. Çeşitli amaçlar için kullanılan bu hesaplamada "vav"
harfinin ebced karşılığı, altıdır. İslamiyet sonrası Araplar, vav harfinin
ebced karşılığı olan altı sayısı ile imanın altı rüknünü birbiriyle
irtibatlandırıp adeta bir harfle önemli bir konuyu şifrelemişlerdir. Eskilerde
vav harfini görenler bu çağrışımla iman rükünlerini hatırlayıp, kendini
yenilemesi gerektiğini hatırlıyorlardı. Camilerdeki hat yazılarında ve
süslemelerde vav harfinin kullanılış amaçlarından biri de budur. Bazen ise iç
içe geçmiş iki vav harfi gözünüze çarpar. bu tür yazılışlarda da iki farklı
niyet ve düşünce vardır;
Birincisi, yine vav harfinin
ebced karşılığı ile alakalıdır. Yukarıda da dediğimiz gibi vav harfinin ebced
değeri altıdır, Allah (cc) lafzının ebced karşılığı ise altmış altıdır. iki
vav'ın yanyana yazılışı, tıpkı iki altını yan yana yazılışı gibidir ve neticede
altmış altı sayısı elde edilmektedir. Yani iki "vav"a bakan insan, Allah'ı(cc)
hatırlmaktadır. Böyle bir tablonun olduğu eski camilerde bu mana vakıf
insanlar, namazlarını özellikle bu tablonun karşısında kılarlar ki, Allah(cc)
sürekli hatırlarında olsun. ayrıca böyle bir yazıda Allah'ın(cc) Basir ismi
gereğince sürekli insanı izlediğine de atıf vardır.
İki vav yazısının/resminin içinde
taşıdığı diğer mana ise kendisi ile başlayan kelimelerle alakalıdır. Arapça
bilenler, Arap kelimelerinin manaları ile telaffuzları arasında sıkı bir
irtibat olduğundan haberdardırlar. Kelime telaffuzunda çıkan ses,
kelimenin taşıdığı manayı kuvvetlendirmektedir. Mesela "vesvese" kelimesini
telaffuz ederken ortaya çıkan ses fısıltıyı anımsatmakta ve fısıltı halinde
insana gelen vesvesenin hakikatine atıfta bulunmaktadır. Diğer bir örnek de
şerh kelimesidir. Açmak, genişletmek manasına gelen bu kelimeyi söylerken de
insan, içinin ferahladığını hissedebilir. Diğer taraftan, Arapça'nın bir diğer
özelliği de, kelimelerde kullanılan harflerin manaca bir merkezde toplanması ve
kümelenmesidir. Kelimeler içindeki harflere göre özel bir tasnife, sınıflandırmaya
tabi tutulabilirler. Mesela içerisinde "Cim" ve "Nun" harfi
bulunan kelimeler daha çok gaybubet(bilinmezlik) ifade ederler; cin, cenin,
cennet, cehennem, cenn(gizlemek) kelimeleri bu duruma örnek gösterilebilir. Aynen
burada olduğu gibi, vav harfi ile başlayan kelimelerde de önem ve sorumluluk
duygusu göze çarpmaktadır. Vali, veli, vekil, vazife, vezir, va'ad, vakıf ve
valide kelimeleri örneklerinde olduğu gibi.
İki vavın yazılış amaçlarından
diğeri, yukarıda saydığımız son iki kelime ile alakalıdır; Vakıf ve valide. Bu
aslında koca bir Osmanlı kültürünü ve sosyolojik durumunu özetler mahiyettedir. İlk
olarak Edirne Eski Camii'nin sağ duvarında karşılaştığım ve adına "vav
çatışkısı" denen resimde topluma ve insana temel teşkil eden iki kavram
gözler önüne serilmiştir. O iki vavdan biri insana temel teşkil eden, onun
yetişmesine, büyümesine yardımcı olan ve çok büyük bir hürmeti hak eden
validenin vavıdır, diğeri ise toplumun ve insanlığın ihtiyacını gideren,
yaralarını saran ve onun gelişmesini sağlayan vakıf kurumunun vavıdır. Bir
bakıma vav çatışkısı bize, "insanı valide ayakta tutar, toplum ve
insanlığı ise vakıf ayakta tutar" demektedir. Osmanlı Devleti'ndeki sosyal
hayat incelendiğinde, vakıf kurumuna verilen önem çok daha iyi anlaşılabilir.
Hazır söz hat yazılarından
açılmışken, hat sanatı ve hattatlar ile devam edelim. Hat sanatı ile uğraşanlar, bu sanatın nasıl zor ve
meşakkatli bir uğraş olduğunu bilirler. İnsanın edebi yönden gelişmesine
yardımcı olan bu sanatta, kişi ciddi bir sabır ve tahammül imtihanından geçer.
Günlerce, haftalarca belki aylarca boş kağıda çizilen sağdan-sola, soldan-sağa,
yukarıdan-aşağı, aşağıdan-yukarı çizgilerden sonra elinize aldığınız kamış
kalem ile parlak kağıda yazdığınız ilk harf, hocanızın meşkinde gördüğünüz vav
harfidir. Neden ilk vav harfi yazılıyor peki? Çünkü yazımı en zor kabul edilen
harf vav harfidir de ondan. Öyle ki, Osmanlı zamanı hattatları yazının
güzelliğini, kalitesini sadece vav harfine bakarak hükme bağlayabiliyorlarmış,
çünkü vav güzelse, diğer harfler de güzeldir.
Ve bir vav hikayesi;
17. yüzyılın meşhur hattatı
Hafız Osman Efendi, fırtınalı bir günde dolmuş kayıkla Beşiktaş’a geçecektir.
Bir kayığa biner. Yol bitmek üzereyken kayıkçı ücretleri ister fakat Hafız
Osman o gün aceleyle çıktığı için yanına para almayı unutmuştur. Kayıkçıya;
“Efendi, yanımda param yok, ben sana bir “vav” yazayım, bunu sahaflara
götür,karşılığını alırsın” der. Kayıkçı yüzünü ekşitip söylenerek yazıyı alır.
Bir müddet sonra kayıkçının yolu sahaflar tarafına düşer. Bakar ki yazılar,
levhalar iyi fiyatlarla alınıp satılıyor. Cebindeki yazıyı hatırlar ve götürür
satıcıya. Satıcı yazıyı alır almaz “Hafız Osman vav’ı” diyerek açık artırmaya
başlar. Sonuçta iyi bir fiyata “vav”ı satar. Kayıkçı bir haftalık
kazancından daha fazlasını bu “vav” ile kazanmıştır. Bir gün Hafız Osman yine
karşıya geçecektir ve yine aynı kayıkçıyla karşılaşmıştır. Yol bitmek üzereyken
yine ücretler toplanır. Hafız Osman da yol ücretini uzatır. Kayıkçı
“Efendi para istemez, sen bir “vav” yazıver yeter” der. Hafız Osman
gülümseyerek; “Efendi, o “vav” her zaman yazılmaz. Sen dua et para kesemi yine
evde unutayım” der.
Vav harfinin, görünüşü itibariyle benzetildiği şeylerden bir diğeri de laledir. Divan Edebiyatı'nda da lale-vav ilişkisi çok kuvvetlidir. Lale deyince vav'ın, vav deyince lalenin hatıra gelmesi bunun kanıtıdır. Aralarındaki ilgiyi anlamak için lalenin yapısını bilmek gerekir. Osmanlı'da, bir döneme ismini vermiş bu çiçeğin soğanları o dönemde kese altınlarla alınıp satılırmış. şimdilerde de -uzun yıllardan sonra değerini bulan- laleler, bahar mevsiminde çevreyi tezyin edip, süslemektedirler. Bu narin ve nadide çiçeğin rengi ve duruşunun ötesinde en önemli özelliği ise, dikilen lale soğanından sadece bir çiçek açmasıdır. İslamiyetin, hayatın her alanını Tevhid rengine boyadığı bir toplumda, tek soğandan tek lale çıkması da Tevhid hakikatine yorulmuştur. Nasıl ki, Divan Edebiyatı'nda gül Peygamber Efendimizi temsil ediyorsa, lale de Allah'ı (cc) temsil etmektedir. Ve bu temsilin tek sebebi lalenin tek soğan kökünden, sadece bir tane çiçek açması da değildir. Lalenin de tıpkı Allah (cc) lafzında olduğu ebced karşılığının altmış altı oluşu bu temsilin keyfiyetini derinleştirmektedir. Duruşuyla, şekliyle laleye benzeyen vav harfi, ebced karşılığı olarak da benzemekte ve laleye, oradan da Allah'a (cc) çağrışımda bulunmaktadır. Bakıldığında bu üç kelime arasındaki anlam ilgi ve yoğunluğu karşısında insan şaşkınlık seviyesinde bir hayranlık duyuyor.
Vav harfinin, görünüşü itibariyle benzetildiği şeylerden bir diğeri de laledir. Divan Edebiyatı'nda da lale-vav ilişkisi çok kuvvetlidir. Lale deyince vav'ın, vav deyince lalenin hatıra gelmesi bunun kanıtıdır. Aralarındaki ilgiyi anlamak için lalenin yapısını bilmek gerekir. Osmanlı'da, bir döneme ismini vermiş bu çiçeğin soğanları o dönemde kese altınlarla alınıp satılırmış. şimdilerde de -uzun yıllardan sonra değerini bulan- laleler, bahar mevsiminde çevreyi tezyin edip, süslemektedirler. Bu narin ve nadide çiçeğin rengi ve duruşunun ötesinde en önemli özelliği ise, dikilen lale soğanından sadece bir çiçek açmasıdır. İslamiyetin, hayatın her alanını Tevhid rengine boyadığı bir toplumda, tek soğandan tek lale çıkması da Tevhid hakikatine yorulmuştur. Nasıl ki, Divan Edebiyatı'nda gül Peygamber Efendimizi temsil ediyorsa, lale de Allah'ı (cc) temsil etmektedir. Ve bu temsilin tek sebebi lalenin tek soğan kökünden, sadece bir tane çiçek açması da değildir. Lalenin de tıpkı Allah (cc) lafzında olduğu ebced karşılığının altmış altı oluşu bu temsilin keyfiyetini derinleştirmektedir. Duruşuyla, şekliyle laleye benzeyen vav harfi, ebced karşılığı olarak da benzemekte ve laleye, oradan da Allah'a (cc) çağrışımda bulunmaktadır. Bakıldığında bu üç kelime arasındaki anlam ilgi ve yoğunluğu karşısında insan şaşkınlık seviyesinde bir hayranlık duyuyor.
Vavın camilerde kullanılan hat
yazılarında ve süslemelerdeki önemine yukarıda değindik. bu cümleden olarak,
bir de Bursa Ulu Cami'de bulunan vav harfinden de bahis açmak gerek. İçerisinde şadırvanı, üç boyutlu Ka'be resmi, Ka'be örtüsünün bir parçası, hat
yazılarının yazıldığı kalemleri, çivi kullanılmadan yapılan tahta oymalı minberi
vb. gibi şeyleri barındırması ile müzeyi andıran bu caminin minberinin hemen
sağında bulunan vav harfi, ziyaretçiler tarafından en fazla ilgi gören yerdir.
öyle ki, çoğu zaman vav harfinin önü ya namaz kılanlarla, ya uzun uzun harfe
bakanlarla veya grup halinde gelip de rehberi dinleyen insanlarla doludur. Daha
önceleri ziyaretçiler elleri ile dokunup, vav harfinin tahrifine sebep
oldukları için son restorasyon çalışmalarında üzeri bir camla örtüldü. Bu
harfin bu kadar rağbet görme sebebi, yukarıda değindiğim manalardan fazlasına
sahip. Camiyi ziyarete gelenlere vav karşısında iki rekat namaz kılınması
tavsiye edilir, öncesinde anlatılan bir hikaye ile.
Rivayet odur ki, yaşlı bir amca
gece rüyasında, ak saçlı ak sakallı bir pir-i fani görmüş. Ak saçlı ak sakallı
pir-i fani, yarın Ulu Cami'ye Hızır'ın(a.s) geleceğini söylemiştir. Yaşlı amca,
pir-i faniye, Hızır'ı(a.s) nasıl tanıyacağını sorduğunda, üç alametten
bahsetmiş pir-i fani: Birincisi; Hızır (a.s.) cübbesini minbere asacak. İkincisi;
elini caminin kubbesine değdirecek. Üçüncüsü; vav harfi karşısında namaz kılacak. Ertesi gün
yaşlı adam, camiye gidip Hızır'ı (a.s) beklemeye başlamış. Uzun bir süre ne
gelen olmuş ne giden. sonunda yaşlı amcanın bu halini gören biri yaklaşmış ve
niçin camide beklediğini sormuş. Yaşlı amca, rüyasını anlatıp, Hızır'ın(as)
camiye geleceğini ve onu beklediğini söylemiş. Adam, Hızır'ı(a.s) nasıl
tanıyacağını sormuş, yaşlı adam da Hızır(a.s) geldiğinde cübbesini minbere
asacağını söylemiş. Bunu duyan adam cübbesini çıkarıp, minbere asmış ve "böyle
mi amca" amca demiş. Yaşlı amca, "evet öyle" diye tasdik etmiş. "Peki
başka" diye sormuş adam, "elini kubbeye değdirecek" diye cevap
vermiş yaşlı amca. Adam elini kaldırıp, kubbeye kadar uzatmış ve sormuş; "böyle
mi amca", yaşlı adam tekrar "evet, öyle" diye tasdik etmiş. Adam,
yaşlı amcaya dönüp, "hadi sana kolay gelsin, ben şu vav harfinin
karşısında iki rekat namaz kılacağım" deyip, cübbesini de alarak oradan
uzaklaşmış.
Ulu Cami'de, vav harfinin
karşısında namaz kılan insanlardan biri yine Hızır'dır(a.s) diye ve ona rast gelmek
içindir bu gayret kim bilir. Ama öyle olmasa bile, vav harfi mahiyetinde
barındırdığı manalar itibariyle bu ilgi ve alakayı zaten hak ediyor.




