5 Ocak 2014 Pazar

BİZ BU FOTOĞRAFIN NERESİNDEYİZ?

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen 
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen  -Şeyh Galip-
   
            Günümüz konuşmalarında öne çıkan kavram ve sözlerden bir tanesi olan  “ben” -enaniyet diyebiliriz- kelimesi o kadar fazla duyulur oldu ki, “ben”ler artık “ban, ban” sesi gibi itici ve rahatsız edici olmaya başladı. Her konuşma ve muhabbet kişinin zati ve fiili sahip olduklarıyla bulanmakta ve tatsızlaşmaktadır. Maalesef hepimiz böyle bir durumla az veya çok karşılaşmakta ve bu tür bir konuşmayı irtikâp etmekteyiz.
               İşin daha kötüsü şu ki, dünya üzerindeki pek çok toplumda bu tür hastalıklar içinden çıkılmaz bir hal alıp tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Ferdi bir “ben düşüncesi”(enaniyet) ile başlayan bu süreç zamanla kartopu etkisi neticesinde toplumları ezip geçme seviyesindedir.
     Eski dönemlerde de olan ve tarihin her döneminde baş gösteren “ben düşüncesi”(enaniyet) Hz Âdem’in oğlu Kabil, Nemrut, Firavun, Sezar, Ebu Cehil vb. insanlarla günümüze kadar temsil edile gelmiştir. Enaniyeti temsil eden her insanın aynı refleks ve söylemlere sahip olduğunu gözlemleyebilir ve bu kişilerin ellerinde bulundurdukları güçlerle hangi yıkımlara sebebiyet verdiğini tarih sayfalarından çok rahat okuyabiliriz.
        Güce hâkimiyetin, enaniyetle ile birlikte olduğu her dönem insanlık tarihi ve tali’i açısından -maalesef- kara zaman dilimleridir. Günümüz dünyasında yaşanan yıkıcı ve yakıcı hadiselerin temelinde de yine ferdi enaniyetin başkalaşmış formları olan kabile enaniyeti, din enaniyeti, cemaat enaniyeti, grup enaniyeti, millet enaniyeti gibi faktörler vardır.
            Bu keşmekeşliğe çözüm olarak sunulan öneri ise, toplumların çekirdeği mahiyetindeki insan faktörünün bu konuda ıslah edilmesidir. Yani Maide Suresi 105. ayeti gereği insanın kendi nefsine bakıp, ona verilen enaniyetin, veriliş gayesi doğrultusunda kullanılmasıdır ve ıslah edilmesidir.(bu konuda yazılmış ve söylenmiş birçok şey olduğundan, izahını onlara havale ediyoruz*) İnsan etrafına baktığında olay ve hadiselerdeki tesirini ölçebilirse kâinat içerisindeki varlığını da anlayabilir. İşte bu konuya yardımcı olabilmek ve bir yerden başlamak adına bazı bilgiler paylaşmak istiyorum.    
          Peygamber efendimiz (s.a.v.) Buhari’de geçen bir hadiste şöyle buyurmaktadır; “Yedi kat gök ile yedi kat yerin Kürsî karşısında büyüklükleri, ancak bir çölün ortasına atılmış bir kapı veya yüzük halkası kadardır. Arş’ın da Kürsî’ye göre büyüklüğü, o çölün o halkaya nazaran büyüklüğü ölçüsündedir**Burada geçen “yedi kat gök ile yedi kat yer” tabiri kâinatın tarifidir ve insanı hayrette bırakan bir büyüklük temsilidir. Şimdi soru şu; “Biz bu fotoğrafın neresindeyiz? Kendisini görebilen var mı?”
          Bir basamak aşağıya inip kâinata(uzay da denebilir) ve Samanyolu Galaksisi fotoğrafına bakalım. Çöl kadar bir Kürsi’de, yüzük halkası kadar tarif edilen kâinatın içerisinde yaklaşık olarak 300 milyar galaksi bulunmakta(***) ve her galaksi, merkezinde bulunan kara delik etrafında dönmektedir. Kara delik çok güçlü ve karşı konulması çok zor bir yapıdır. (insan ile nefsi arasındaki ilişkiyi anımsatıyor) İçinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi bu galaksilerden sadece bir tanesidir. Ve aynı soru; “Biz bu fotoğrafın neresindeyiz? Kendisini görebilen var mı?”

Bir basamak daha aşağı inelim ve çapı 100,000 ışık yılı (1 ışık yılı=9.460.800.000.000 km) olan Samanyolu Galaksisi’nden içeri girelim. Bu kadar büyük bir yapı içerisinde yaklaşık olarak 100 milyar yıldız bulunmaktadır. Güneş ise bu yıldızlardan sadece küçük bir tanesidir. İçinde bulunduğumuzu iddia ettiğimiz fotoğrafa biraz zoom yaparak tekrar bakıyoruz; “Biz bu fotoğrafın neresindeyiz? Kendisini görebilen var mı?”


Kâinatın basamaklarından bir adım daha alt boyuta iniyoruz ve karşımıza Güneş Sistemi çıkıyor. Güneş’in çapı yaklaşık olarak 1.391.000 km’ dir. Güneş, Samanyolu Galaksisi içerisindeki diğer yıldızlara kıyasla küçük bir yıldız sayılmaktadır. Bununla birlikte içinde bulunduğumuz Dünya’nın çapı yaklaşık olarak 12,742 km ve ayın çapı 3,474 km’ dir. Rakamlar kafa karıştırabildiği gibi akıl kıyaslama yapmak için de zorlanabilir. O yüzden kıyaslama yapmak için aşağıdaki resme bakarken, şu soruların cevabını da arayalım; “Biz bu fotoğrafın neresindeyiz? Kendisini görebilen var mı?

            Yukarıdaki resimlere bakıp da vereceğimiz cevap elbette “hayır” olacaktır. Peki, öyleyse bu kadar büyük bir hakikate rağmen insan neden haddini bilmez ve Yüce Yaratıcı’nın icraatlarına ortak olma edepsizliğinde bulunur. Nasıl ki insan gözüne ufak bir çöp girdiğinde hiçbir şey göremez, öyle de nefsin beslediği enaniyet hissi de muhakemeyi ve basireti öyle köreltir ve insan bu iki hassasını kullanamaz hale gelir. Enaniyetin tek icraatı olan fenalık(Nisa suresi 79. ayet) ile bulandırılıp, kirletilen kalp aynasına, Allah’ın nuru tam yansımaz netice olarak da insanın aklı karanlıkta kalır. Mevlana’nın dediği gibi, “kendini hiç saymazsan hiçlikten kurtulamazsın.” İnsan, enaniyetini doğrudan kullanmaya kalksa ve fiillerini ona bina etse varlık deryası içerisinde kaybolur gider. Allah’a dayanıp, enaniyetini de O’nu tanıma ve anlamada kullansa kâinatın gözbebeği olur.  

---------------------------------------------------------------------------------------------
*Ene(enaniyet) hakkında detaylı bilgi: Risale-i Nur Külliyatı, 30. Söz, Bediüzzaman Said Nursi.
**Arş ve kürsi ile ilgili bilgi: Hak Dini, Kur'an Dili Tefsiri, Bakara Suresi, 255. ayet-Elmalılı Hamdi Yazır, 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder